Mine

“… o dipsiz karanlık kuyuya artık düşmediğini fark etti. Sanki bir yerlerde asılı kalmıştı ve ayağını basacak bir karış toprak parçası yoktu. Duygusuz, korkusuz, bomboş, avuçları yüzünde, öylece yatıyordu.”

Ellerini yüzünden çekip doğrulduğunda sanki aradan yıllar geçmişti. Büyüdü Mine.

Mine. Çağımızın uzağında, çoktan unutmuş olduğumuz duyguları benliğimize yeniden hatırlatırken şiirin, arzuların, gizlenmesi gereken tutkuların eşliğinde bir aşk hikayesine dönüşüyor. Eskinin yeniye, arzuların tutkulara, tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi, “ güzel ve iyi “ olanın yanında, onu çevreleyen karanlıkların da bulunacağı gerçeğine işaret ediyor

10 Haziran 2010 / Cumhuriyet

Comments are closed.